BİZİM İRAN

BİZİM İRAN haberinin gerçek görüntüsü.

Yazdır

2019-09-27 15:50

İran’da Yaşayan Türkler;

    İran toprakları, tarihin hiçbir döneminde, etnik, siyasal, kültürel, sosyal ve diğer alanlarda tek yönlü bir ülke görüntüsüne sahip olmamıştır. Ülkede farklı etnik grupların olması, bu ülke toplumunu siyasi, kültürel, dilsel ve diğer alanlarda da karmaşık hale getirmiştir. Ancak, 1925 yılında iktidarı Kaçar Hanedanından alan Pehlevi ailesi uyguladığı politikalarıyla, İran toplum yapısı, "Fars kimliği" başat konuma getirilerek, değiştirilmeye çalışılmıştır. 1979 yılında yapılan İran İslam devrimiyle bu politikalarda önemli bir değişiklik olmamıştır.

    İran Türklüğü ve İran’da yaşayan Türkler hakkında çok fazla araştırma yapılmamış, ilk defa W. Barthold, İran’ın Tarihi Coğrafyasına dair yayınladığı kitabında dağınık olsa da ilk bilgileri vermiştir. Bu kitabın Farsça tercümesi Tarhan’da yayınlanmıştır.

İran’da Türk varlığının ortaya çıkma korkusu, Batı ülkeleri ile Farsların işine gelmemiş, İran’daki Türk varlığını devamlı inkâr etmişlerdir. Bu politikaları ile de bölgede uzun dönemli bir siyaset ve hâkimiyet yürütebilmişlerdir.

    İran, çok eski zamanlardan beri bir Türk yurdu olmuştur. Anadolu’nun Türkleşmesinden önce İran Türkleşmesini tamamlamış, Anadolu’nun Türkleşmesinde önemli katkılarda bulunmuş ve üs görevi üstlenmiştir.(1)

    Türklerin İran’daki varlıkları miladi başlarına kadar uzanmaktadır. İran’a yapılan ilk Türk göçleri ve yerleşimlerinin miladi başlarında "Kırmızı" ve "Ak Hun" gruplarının gelmeleriyle gerçekleştiği bilinmektedir. (2)

   Türkler İran’da, Sakalardan Gaznelilere, Selçuklulardan Karakoyunlu ve Akkoyunlulara, Safevilerden Kaçarlara kadar 950 yıldan fazla pek çok Türk Devlet ve hanedanları ile hüküm sürmüşlerdir.

    Türk akıncıları İran’a iki koldan, Kafkasya ve Amu-derya üzerinden gelmeye başlamışlardır. Türklerin İran’la temaslarının M.Ö. 4ncü yüzyıla kadar gerilere gittiğini, Bizans, eski Pehlevi, Gürcü, Ermeni ve Alban kaynaklarında yer alan birçok bilgi kanıtlamaktadır. (3)

    10ncu yüzyılın son çeyreğinden 20nci yüzyılın ilk çeyreğine kadar İran’da kesintisiz hâkimiyet süren Türkler, bu hâkimiyetleri sırasında Orta Asya’dan göç eden Türk kabilelerini iskân ederek İran’ı bir Türk ülkesi haline getirmişlerdir.  

  Bunlar

    * Gazneliler Devleti (963-1189)

    * Büyük Selçuklu İmparatorluğu (1037-1194)

    * İl Denizliler Devleti (1136-1225)

    * Harzemşahlar Devleti (1091-1231)

    * Timur İmparatorluğu (1370-15079

    * Karakoyunlu Devleti (1375-1469)

    * Akkoyunlular Devleti (1468-1503)

    * Safevi Devleti (1501-1736)

    * Kaçar Devleti ( 1796-1925)

    1925 yılına kadar devlet bazında İran’ın asli unsurları olarak kabul edilen Türkler, 1850 yılından itibaren, İran’da gelişen bir dizi siyasi olaylar nedeniyle itibar kaybetmeye başlamışlardır. 1925 yılında İran’da Pehlevi hanedanlığının iktidarı ile birlikte, iktidar yapısının “Pan-İranist” ve “Fars milliyetçisi” söylemlere göre şekillenmeye başlaması, Türkleri karşı cephede yer almaya zorlamıştır. (4)   

    Asırlar boyunca Türklerin yönetiminde kalan Farslar, 1925 yılında Kaçar Hanedanlığının sona ermesiyle yönetimi ele geçirdiler. Bu tarihten itibaren de olası bir Türk milliyetçiliğini kendi yönetimleri için bir tehlike olarak gördüler ve başta Azeriler olmak üzere İran’daki Türkler/Türkmenler üzerinde sistemli bir asimilasyon politikası uygulamaya başlamışladır. (5)      

    Türkmenistan, Çarlık Rusya`sı ve İran arasında 1881 Aralık ayında imzalanan bir antlaşma ile iki ülke arasında paylaşılmıştır. Bu tarihten itibaren, Çarlık Rusya`sı içinde kalan Türkmen topraklarında yaşayan Türkler, genel bir adla "Türkmenler" olarak varlıklarını devam ettirirlerken, İran sınırları içinde kalanlar ise, aşiret yapısı içinde etnik ve milli oluşumlarını gerçekleştiremeden İran`da yaşamaya devam etmişler ve "İran Türkmenleri" olarak anılmışlardır. (6)

    İran nüfusunun 80 milyona yakın olduğunu söylemek mümkündür. İran nüfusunun yüzde 98`i Müslüman olup, bunun yüzde 90’ı Şii, yüzde 10’u ise Sünni’dir. Söz konusu nüfusun iki ana unsuru ise Farslar ve Türklerdir. Bu iki unsurun genel nüfusa oranları yüzde 85 civarında olup, geri kalan yüzde 15’lik kesimi ise, Araplar, Kürtler, Beluciler, Hıristiyanlar, Yahudiler ve diğerleri oluşturmaktadırlar.  İran`da yaşayan Türklerin nüfusu ile ilgili kesin bir rakam olmamakla birlikte, 42’sini yaklaşık 35,5 milyonunu Türkler teşkil etmektedirler. (7)

    Görüldüğü gibi İran tarih ve nüfus itibariyle tamamen bir Türk ülkesidir. Bugün İran’da Fars azınlığının

Türk çoğunluğuna tahakküm ettiği bir devir yaşanmaktadır.

    Özellikle Şah döneminden itibaren Fars dili ve kültürü etkisi altına zorla sokulan Türkler, özellikle Türk dili, eğitimi ve yayının yasaklanmasından sonra birçok direniş göstermelerine rağmen başarılı olamamışlardır.

    Bütün bunlara rağmen, İran’da Türk nüfusu ve Türkçe konuşan halklar konusunda Fransız Seyyah “Chardin” Safeviler dönemi İran ordu dilinin Türkçe olduğunu, İran’ın güney ve batı sınırlarından başlayarak eski Partlar memleketinin daha ötesine kadar, Farsçadan daha çok Türkçe konuşulduğunu belirtmektedir. 18nci yüzyılın ilk yarısında seyyah “Olearius”un, Derbent’de Dede Korkut hikâyelerini duyması, A. Chodzko’nun İran sarayında Köroğlu hikâyelerinin okunduğunu belirtmesi, İran’da Türklerin ne kadar etkili olduğunu göstermektedir.

 Geldikleri tarihlerde İran’ın her tarafına yayılan Türkler, daha sonraları Fars rejiminin baskıları nedeniyle genellikle dört bölgede yoğunlaşmıştır.

    1. Kuzeybatı bölgesinde; Afşar, Bayat, Begdili, Bayındır, Kıpçak, Halaç, Tekeli, Şamlı, Usanlı, İspirili, Kara Gözlü, Buçarlı, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Rumlu, Ustaclu,

    2. Kuzeydoğu bölgesinde; Türkmen, Geraylı, Temirtaş, Çağatay, Celayir, Karşı Kuzey, Afşar ve Bayat,

    3. Orta bölgesinde; Şahseven, Azerbaycan Türkleri, Türkmenler, Avşarlar.

    4. Güney bölgesinde; Kaşkayi, Hamse, Huzistan, Kirman ve İsfahan Türkleri yaşamaktadır.

    İran içinde tarihten bugüne dökülen Türk kanı, Turan coğrafyasının diğer bölgelerinden az değildir. 1905 yılında Settar Han, 1920’de Şeyh Muhammed Hıyabani, 1944-1945 yılında Mir Cafer Pişeveri başkanlığındaki Azerbaycan millî hükümeti ve 1995 yılında Güney Azerbaycan millî uyanış hareketi olarak, dört başlık altında toplanan Güney Azerbaycan millî hareketi, her döneminde binlerle ifade edilen sayılarda şehit vermiştir.

    "Biz istiyoruz ki, ülkede hüküm süren hakiki millet olsun. Biz de halen meşrutiyet rejimi vardır. Bu meşrutiyet rejimini hayata geçirmek ilk adımdır ki, bu adımı biz atmalıyız. Biz, sözü işe çevirmeliyiz. Meşrutiyeti dilimizde değil, bütün idarelerimizde yerleştirmeliyiz. Biz, Tebriz şehrinden başlayarak bütün İran’da arzularımızı yerine getireceğiz.” 1919 yılında büyük önder Şeyh Muhammed Hıyabani, İran Türklüğünün hedeflerini bu sözleriyle açıklamıştır.

    Güney Azerbaycan 2nci Dünya savaşı sırasında bağımsızlığını ilan etmiş ve Güney Azerbaycan Milli Hükümetini kurmuşlardır. Bu dönemde milli ordu kurma, toprak reformu, kültür işlerinin Türkleştirilmesi yolunda büyük çabalar harcanmış, ancak İngiliz, Rus ve İran etki ve baskıları nedeniyle bu girişimlerden sonuç alınamamıştır. (8) 1945 yılında kurulan Güney Azerbaycan Milli hükümet 1946 yılında yıkılmıştır.

    1978-1979 yıllarında İran’da meydana gelen rejim değişikliği büyük ölçüde Azerbaycan Türklerinin çaba ve mücadeleleri ile gerçekleşmiştir.

Fakat devrim sırasında vaat edilenler daha sonra büyük ölçüde unutulmuştur. 1979 Anayasası’nın açıklanması ile birlikte Türklere fazla bir hak tanınmadığı ortaya çıkmış, bunun üzerine de Türklerin %80’ne yakın bir kısmı anayasa oylamasına katılmamıştır. Anayasa oylamasının ardından Türk bölgelerinde gösteri ve ayaklanmalar başlamış, Tebriz’de resmi daireler Türklerce işgal edilmiştir.

    İran yetkilileri bu ayaklanmaları Türk önderlerin telkin ve desteği ile zorlukla bastırabilmiş, duruma hâkim olduktan sonra da Ayetullah Şeriat Medari, Mehdi Bazargan ve diğer Türk devlet adamları devre dışı bırakılmıştır. Anayasada verilen küçük haklar da unutularak Türklere baskılar her geçen gün artmaya başlamıştır. Şahlık rejiminde yürütülen asimilasyon politikası yeni İran İslam devleti tarafından da aksatılmadan yürütülmüştür.

   Her zaman İran bütünlüğünü savunan Türkler, İran-Irak savaşında ülkeyi savunmuşlar. Savaştan sonra İran Türkleri medeni haklarını elde etmek için çeşitli kültürel etkinlikler düzenleseler de İran devleti bunu görmezlikten gelmiştir. Hiçbir kültürel hakka sahip olmayan Türkler Tarhan rejimi tarafından hor görülmüş ve her türlü hakarete uğramıştır. Sonunda Tahran’dan yayınlanan İran gazetesinde Türkleri ”hamam böceği” yerine koyması, bardağı taşıran son damla olmuş, Azerbaycan Türklerinin yaşadığı kentler başta olmak üzere birçok kentlerde ayaklanmalar olmuş. Ayaklanmalarda halkın üzerine ateş açılmasıyla 55 kişi şehit, yüzlerce yaralı ve binlerce tutuklamalar olmuştur.

Güney Azerbaycan’da Şahlık döneminde Türkçe eğitim ve yayın yasaklanmıştı. Bu yıllarda Türkçenin eğitim dili olması için iki defa teşebbüse geçilmişti. Aralık 1920 yılında Şeyh Muhammed Hayabani’nin Güney Azerbaycan’da kurduğu “Azadistan Cumhuriyeti ”’nde resmi dilin Türkçe olduğu ilan edilmiş ve Türkçe eğitime başlanmıştı. 1 Eylül 1921 yılında Azadistan Cumhuriyetine İran tarafından son verilmesi üzerine Türkçe eğitim de kaldırılmıştır. Güney Azerbaycan’daki İkinci Türkçe eğitim girişimi 1945 yılında Pişevari tarafından kurulan milli hükümet zamanında yapılmış, 1946 yılında milli hükümetin kan ve vahşetle bastırılmasından sonra, Türkçe eğitim ve yayın İran tarafından yasaklanmıştır.

    Son olarak 1978 yılında Şahlık rejiminin ortadan kaldırılmasından sonra Türkçe yayın yasağı kaldırılmasına rağmen eğitim dili Farsça olarak devam etti. Türkçe yayınların serbest bırakılması üzerine Türkçe yayınların sayıları hızla çoğalmaya başlamıştır.

    Bütün bu gelişmelere rağmen Güney Azerbaycan’da Fars alfabesi kullanıldığından Türkçe yayın azlığı bulunmakta, Türkiye ve diğer Türk ülkeleri ile kuvvetli kültür bağları kurulamamaktadır.

 

Kaynaklar;

1. Blagga Rafael, ”İran Halkları El Kitabı” 1997, s.312

2. Ahmet Annaberdiyev, İran Türkmenleri (1881-1979), (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Atatürk İlkleri ve İnkılâp Tarihi Ana Bilim Dalı, İstanbul, 2006, s.77.)

3. Aygün Attar, İran’ın Etnik Yapısı (Yakın Dönem ve Günümüzde), Divan Yayıncılık, Ankara, 2006, s.62.)

4. Aygün Attar, İran’ın Etnik Yapısı (Yakın Dönem ve Günümüzde), Divan Yayıncılık, Ankara, 2006, s.223.)

5. Mustafa Balbay, İran Raporu, Cumhuriyet Kitapları, 2.B., İstanbul, 2006, s. 121)   

6. Annaberdiyev, Ahmet, İran Türkmenleri (1881-1979), (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Atatürk İlkleri ve İnkılâp Tarihi Ana Bilim Dalı, İstanbul, 2006. sxıı)

7. Gökdağ, Bilgehan A.-Heyet, M. Rıza, "İran Türklerinde Kimlik Meselesi", bilig, S.30, Yaz 2004. s. 52)

 8. Özkan, Nevzat; ”Türk Dilinin Yurtları”, Akçağ Yayınları, Ankara. 2003, s.76).