Facebook'ta takip et.Twitter'da takip et. Abone Ol!
KURUBAS BİLDİRGESİ
Yaptıklarımız, Yayınlarımız
2019-09-27 16:37

KURUBAS BİLDİRGESİ

 

 MeÅŸhur KurubaÅŸ Bildirgesi

"İRAN’DA TÜRK MİLLETİNİN HAKLI MÜCADELESİ YENİ BİR AÅžAMAYA GİRMİŞTİR"

    İran adı verilen coÄŸrafya eskiden beri Türk yurdu olmuÅŸtur. Ayrıca İran, TürklüÄŸün ortaya çıkarmış olduÄŸu büyük uygarlıkların doÄŸduÄŸu yer olmuÅŸtur. Tartışılabilir İslam öncesi tarih dışında son 1500 yıl boyunca bütün devletler Türkler tarafından kurulmuÅŸtur.

    Avrupa Tarih Tezi, Türk dünyası topraklarının kalpgâhı olan İran TürklüÄŸünü inkâr eder. Avrupa Tarih Tezi, "Büyük Hazar Türk İmparatorluÄŸu”nun kurulduÄŸu arazileri, gerçek tarihi verilere ters bir ÅŸekilde, yalnız kuzey Kafkas ve kuzey Karadeniz olarak gösterir.       

    AraÅŸtırmalarımıza göre Hazar imparatorluÄŸu Kuzey Kafkas ve Kuzey Karadeniz arazisi dâhil günümüz İran ve Kuzey Horasan topraklarını kapsamıştır. Hazar İmparatorluÄŸunun kültürel bekasını günümüzde Tebriz baÅŸta olmak üzere Teberistan ve Horasan'da görmekteyiz. Teberis, Tebriz, Toros, Trabzon (Tebrizan) ve Tiflis gibi medeniyet ocakları Hazar Türklerinin kültürel mirasını yaÅŸatmaktadır. “Horasan - Khorasan” ve “Azeran” adlarının etimolojik olarak “Hazaran - Khazaran” sözcüÄŸünden türediÄŸini düÅŸünüyoruz.

    Saman Yabgu Devleti (Samaniler diye bilinen, Tacik oldukları iddia edilen Samanian devleti kastedilir. Tarihi verilere göre o cümleden İlhanlı Türk KaÄŸanı Kazan Hanın BaÅŸ veziri – Sadr’i-Azem’i Fezlullah Hemedani’nin ünlü “OÄŸuz name” eserinde de görüldüÄŸü gibi Saman oÄŸulları bir Türk sülalesidir) görüldü gibi Hazar Türk İmparatorluÄŸunun bir mirasçısı olarak ortaya çıkmıştır. Gazneliler, Selçuklular, HarezmÅŸahlar, Büyük İlhanlılar, Ak Koyunlular, Kara Koyunlular, Emir Timur, Safeviler, AvÅŸarlar, Gacarlar gibi Türk imparatorlukları, Hazar Türk imparatorluÄŸunun birer varisleri olarak günümüz İran arazisinde kurulmuÅŸtur. Aynı zamanda Anadolu’da ortaya çıkıp, Merkezi Avrupa’ya ve Kuzey Afrika’ya kadar uzanan büyük Osmanlı Türk imparatorluÄŸu olmuÅŸtur.

    İran etnik ve arazisi bakımından hem de devlet yapısı bakımından bir Türk devleti olmuÅŸ ve Türk bayraktarlığın yapmıştır. Nasıl olur da 1925 yılına kadar Türk bayraktarlığını yapan nüfusuyla, etnik ve devlet yapısıyla bir Türk devleti ve yurdu olan İran, bir anda Pers oluveriyor!

    Bu fikir, bu iddia hiç bir gerçek tarihi veriye dayanmayan Avrupa Tarih Tezinin ürünüdür.                                    İran’ı Pers yapan Avrupa Tarih Tezi, bilimsel çalışmalarla çürütülmediÄŸi sürece büyük Türk milletinin gerçek anlamda kurtuluÅŸu, diriliÅŸi ve birlikteliÄŸi mümkün olmayacaktır. Bugün siyasi tarih yeniden ele alınmalıdır. Bu da ArÅŸiv belgelerine dayalı bağımsız bilim adamlarının çalışmaları ile mümkün olabilir.

    Gacar Türk imparatorluÄŸunun kurucusu Büyük AÄŸa Muhammed Han'ın 18. yüzyılda devletimiz ve milletimiz için hayatı önem taşıyan ve 130 yıl Gacar imparatorluÄŸu döneminde bir esas ilke olarak ele alınan ve kanun olarak uygulanan ünlü bir ifadesi vardır:

"Anası Türk Olmayan Åžehzade, Veliaht Olma Hakkını Kaybeder."

    Avrupa Tarih Tezine dayanan dünya eÄŸitim sistemi, İran Türklerinin kimliÄŸini inkâr ederek onu uyduruk Pers kimliÄŸiyle tanımlar. İran’ı Pers olarak kabul etmek, persliÄŸe mal etmek, Türk-İslam karşıtı Avrupa Tarih Tezini benimsemektir. İran’ı Perse mal etmek, Türk ve İslam karşıtı zihniyetin ürünüdür.

    Yukarda adları sayılan devletlerin kurucularının ve ileri gelen ÅŸahsiyetlerinin mezarları İran’daki Türk milliyetçilerinin en esas ziyaret mekânlarına çevrilmelidir. Bu mekânlar Türk milliyetçilerinin ruh yüksekliklerine sebebiyet verecek muzaffer kiÅŸilerin ocaklarıdır.

    Gacar Türk imparatorluÄŸunun kurucusu Büyük AÄŸa Muhammed Han’ın mezarı baÅŸta olmakla diÄŸer bütün Gacar Sultanlarının ve ileri gelen ÅŸahsiyetlerinin; O sıradan Kara süvari komutanı Azerbaycan Eyalet ordu komutanı ve veliaht’ın baÅŸ muhafızlık görevini yapmış olan Büyük Emir ErÅŸed Han ve kardeÅŸi Büyük Zergam Han ve Böyük GaÅŸgay İlhanı Su’letüd’dövle Han ve Horasan yiÄŸitleri gibi ülkenin ve devletin TürklüÄŸünün ve bağımsızlığının korunması uÄŸrunda ÅŸehit düÅŸen komutanların mezarları Türk milliyetçileri tarafından ziyaret mekânlarına dönüÅŸtürülmelidir. Her ÅŸeyden önce bu kiÅŸilerin, bu ÅŸahsiyetlerin bilimsel seviyesi yüksek olan Türk milliyetçi ÅŸuuru ile yetiÅŸmiÅŸ olan bilim adamlarımız tarafından ele alınarak, monografileri yazılıp, gündeme getirilip, okutulup ve ÅŸuurlu biçimde bu mezarlar ziyaret mekânlarına dönüÅŸtürülmelidir.

    Bugün Milli Harekâtın ileri gelen bilimsel seviyesi yüksek olan ÅŸahsiyetlerinin en önemli görevi İran’ın Türk siyasi tarihine odaklanmalarıdır. İran’ın tarihi özellikle İslam sonrası siyası tarihi geniÅŸ biçimde bilimsel kaynaklara ve arÅŸiv belgelerine dayanarak yeniden çalışılmalıdır.

    Türk-İslam karşıtı Avrupa Tarih Tezine dayanılarak çarptırılmış siyasi tarihimizin yeniden ele alınması gerekmektedir. Bu uyduruk Pers adı altında çarptırılmış tarih anlayışının çürütülmesi gerekmektedir. İran’da Türk milliyetçilerinin kazanımı ve baÅŸarısı daha çok toplum arasında bu siyasi Tarih anlayışının, zihniyetinin oluÅŸup oluÅŸmamasına baÄŸlıdır. Bunun içinde manevi deÄŸerlerimizden sayılan İsmail Gaspıralı, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Zeki Velidi Togan, Ali Tebrizli vb. ve Milli Hareketin temel teorisyenlerinden sayılan Pr. Dr. Muhammed Takı KiriÅŸçi gibi ÅŸahsiyetlerin yarım kalmış araÅŸtırmaları kaldığı yerden devam ettirilmelidir.

    Pers adı altında siyasi tarihimize dayatılmış olan uyduruk tarih tezleri ile Türkçülük yapılmaz. İran’ın tarihi mutlaka yeniden yazılmalıdır ve bu, tarafsız bilim adamları tarafından yazılmalıdır.

    Birinci Dünya Savaşında müttefik güçlerin iÅŸgaline uÄŸrayan İran'da Türklük ortadan kaldırılmak istenmiÅŸtir. Var olan 20 milyonluk nüfusunun 10 milyonu soykırıma uÄŸratılmıştır. Bu soykırımdan sonra İran’da Türk egemenliÄŸi yenilgiye uÄŸratılmış, Türklük hor karşılanmış, hatta Türkçe konuÅŸanlar ahıra baÄŸlanmıştır.

İran Türk milliyetçi harekâtının baÅŸarısı Türk - İslam karşıtı Avrupa Tarih Tezinin, bilimsel yollarla çürütülmesinden geçer.

    1925’ten itibaren İran Pers-Pan Fars adı altında Aklen ve Fikren iÅŸgal edilmiÅŸtir. İran’ın gerçek bağımsızlığının yolu pan Farsizmin mahkûm edilmesinden, uyduruk Pers tarih anlayışının çürütülmesinden, kendi gerçek tarihini kabullenmesinden ve gerçek Türk-İslam tarihini benimsemesinden geçer.

    Gözaltına alınmadan önce CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan’a takdim etmek maksadıyla yaklaşık bir yıl boyunca konunun uzmanlarıyla birlikte çalışmış olduÄŸumuz “Türk-İslam DeÄŸerlerine Dayalı Alternatif Alperenlik EÄŸitim Sistemi” baÅŸlıklı bilimsel çalışmamızda da geniÅŸ biçimde deÄŸindiÄŸimiz gibi, Hindistan Yarımadası halklarıyla Avrupalıların köken birlikteliÄŸini iddia eden, İran’ı da “Ari-Aria” diye bu dairenin içerisine sokan ve 200 yıllık antropolojik, arkeolojik vb. bilimsel tarihî çalışmaların gerçek ve somut sonuçlarını görmezden gelerek, siyasi amaçlara hizmet eden bu yaklaşım, Avrupa Tarih Tez’inin esasını oluÅŸturmaktadır.

    Bu yaklaşım, “Eski Dünya”denilen Avrasya’daki Türk egemenliÄŸinin ortadan kaldırılmasına, I. Dünya Savaşı sırasında müttefik kuvveler olarak bilinen İngiltere baÅŸta olmak üzere Fransa ve Rusya tarafından bu koca medeniyet merkezi olan doÄŸunun yönetiminin ele geçirilmesine ve 20. yüzyılın baÅŸlarından itibaren Türk-İslam karşıtı Yeni Dünya Düzeninin kurulmasını amaçlamış profesyonel bir

ÅŸekilde uydurulmuÅŸ bir yalan olduÄŸu, bütün tarafsız bilim merkezlerinin çalışmalarından da anlaşılmaktadır. Bu durum, 2006 yılında (tarihe bakmak gerekebilir) Fransa Millî Akademisi’nin konuyla ilgili konferans bildirisinde de ispat edilir bir durumdadır. Kısacası “Hint-Avrupa Teorisi” koca bir yalan üzerinde kurulu olmuÅŸtur.

    Aslında bu “Hint-Avrupa Halkları Teorisi”, medenî dünyanın temel merkezinin Roma’ya, dolayısıyla Hıristiyan Avrupa’ya (Mesihiyyet düÅŸüncesine) intikal ettirmeyi ve gerçek medeniyet beÅŸiÄŸi olan doÄŸunun ise medeniyet dışı göstermekle Türk-İslam medeniyetini saf dışı bırakmayı amaçlamıştır.

   İngiltere kraliyeti tarafından Hindistan Kalküta-Kelkete kendinde kurulmuÅŸ olan DoÄŸu Enstitüsü’nce, 1780’li yıllarda yapılan konferansta, dilci olarak bilinen Ser Johns’un açıklamış olduÄŸu bu Hint-Avrupa halklarının köken birlikteliÄŸi fikri, doÄŸunun bin yıllarca oluÅŸturmuÅŸ olduÄŸu zengin medeniyet yapısını, devlet ve devletlerarası iliÅŸkiler yapısını, özellikle de etnik ve etnikler arası iliÅŸkiler yapısını alt üst ederek mahva sürüklenmesine sebep olmuÅŸtur. Bunun yanı sıra doÄŸurmuÅŸ olduÄŸu Aria’cılık gibi ırkçı faÅŸistik fikirleriyle de on milyonlarca insanın yok edilmesine yol açmıştır.

     “İran’da Türk EgemenliÄŸinin İnhilal Sebepleri” ve “Farsların Kökeni ve KimliÄŸi” adlı çalışmalarımızda (bu iki çalışma, 2017. yılda yayınlanması için yayınevlerinden birine verilmesine raÄŸmen, maalesef bazı nedenlerden dolayı yayınlanmamıştır.) geniÅŸçe deÄŸindiÄŸimiz gibi İran, İslam öncesi münakaÅŸalı tarih dışında son 1500 yılın tartışmasız tarihsel yapısına baktığımızda Hazar imparatorluÄŸundan baÅŸlayarak Gacar İmparatorluÄŸuna ( “Gecer, Gacar” sözcüÄŸü, etimolojik olarak “Hazar” sözcüÄŸünden türemiÅŸtir. Aynı kökten olma ihtimali ağır basmaktadır.) kadar bir Türk ülkesi ve Türk devleti olmuÅŸtur.

    Bin yılı aÅŸkın Türk-İslam bayraktarlığını yapan ülkelerden biri olan İran’ın, Türk karşıtı “Hint-Avrupa Halkları Teorisi” üzerinden Ari-Aria-Hint-Avrupa uydurmasıyla, köken Yahudi tarikatı olan ve 1300 yılı aÅŸkın süredir İslam karşıtı mücadelede bulunan ve 10. yüzyıldan itibaren Katolik kilisesiyle ittifaka girerek, Türklere ve Araplara ve İslamiyet’e karşı kültürel yozlaÅŸtırmayı amaç edinen, Tarihi tahrifle uÄŸraÅŸan ve aynı istikamette “Åžuubiyye” teÅŸkilatını kuran “Farisiye” tarikatının çaÄŸdaÅŸ tezahür biçimlerinden biri olan Bahayilerin, Babilerin ve diÄŸer bize belli olan grupların, müttefik kuvvelerin direk müdahalesi ve desteÄŸiyle Türk karşıtı “Fars ve Pers” adlandırılmasına ve yapılandırılmasına gidilmiÅŸtir. 19. yüzyıl ile 20. yüzyılın baÅŸlarında bu Türk-İslam karşıtı menfur cereyanın en önemli simalarından olarak Manekci Haterya, Åžapur Reporter, ErdeÅŸir Ci ve Muhammet Ali Furugi gibi onlarca ÅŸahsın adlarını sayabiliriz.

    Hint-Avrupa Halkları Teorisi ve Aria ırkı gibi bilimsel dayanağı olmayan, antropolojik, arkeolojik ve hatta tipolojik çalışmaların bilimsel sonuçlarına ters bir biçimde tamamıyla siyasi amaçlarla ileri sürülen bu tezler, doÄŸu medeniyetlerini ve Türk-İslam egemenliÄŸini yenilgiye, iflasa ve inhilale uÄŸratmıştır. Ne yazık ilginçtir ki tarafsız ve bağımsız beÅŸerî bilim adamlarının büyük çoÄŸunluÄŸunun bilimsel çalışmalarının sonuçlarına göre,

18. yüzyılın sonlarından itibaren ileri sürülen Hint-Avrupa halklarının köken birlikteliÄŸi fikrinin hiç bir ilmî esasının olmadığı yönünde olmasına raÄŸmen, dünyadaki ulusal ve uluslararası eÄŸitim sistemleri baÅŸta olmak üzere bütün resmî ve hukukî merkezler, bu bilimsel sonuçları hiçe sayarak İran’ı Hint-Avrupa halkları arasında esas unsurlarından biri olarak göstermekte ve Pers olarak karakterize edilmesine kesin bir dille ısrar etmektedirler. Tabi bu da İran’ın son yüzyıldaki modern Ulus-Devlet dönemindeki Türk karşıtı devlet siyasetinden kaynaklanmaktadır.

    “Kürtlerin Kökeni” ve “Farsların Kökeni ve KimliÄŸi” adlı çalışmalarımızda da geniÅŸ bir biçimde deÄŸindiÄŸimiz İran’ın gayri Türk unsurlarının kesin olarak çoÄŸunluÄŸu Gazneli, özellikle de Büyük Selçuklu İmparatorluÄŸu döneminden itibaren Haçlı savaÅŸları sırasında Kuzey Hindistan’dan günümüz İran, Irak ve kısmen Suriye bölgelerine sevk edildikleri bilinmektedir. Hindistan yarımadası, İslamiyet’i kabul etmiÅŸ insani kaynak olarak Türk ve Müslüman imparatorlukları tarafından büyük önem arz etmiÅŸtir. Bunun için bu süreç ve sevk etmeler, Büyük AvÅŸar İmparatorluÄŸu dönemine kadar devam etmiÅŸtir.

    BilindiÄŸi üzere Kuzey Hindistan’dan sevk edilen ve Kürt olarak tanımlanan Kırmanci, Gurani, Surani vb. gibi halk ve aÅŸiretler; Lor, Lar, Lek, Gilek aÅŸiret ve toplulukları; Afganistan ve Tacikistan’dan sevk edildikleri bilinen Tat, Tacik (Tatcık), Talış; Arap ve Beluç gibi halklar, yöresel ve bölgesel unsurlar olarak ülkenin her bölgesinde varlığını hissettiren ülke ve devlet için esas unsuru oluÅŸturan Türklerle beraber asırlarca yaÅŸayan kardeÅŸ halklardır.

    Bu Hindistan’dan sevk edildikleri bilinen ve bilimsel çalışmalarla özellikle tipolojik incelemelerle kolaylıkla ispat edilebilen halk ve aÅŸiretlerinin adına hiç bir ilmi esası olmayan Hint-Avrupa Teorisi üzerinden uydurulan 2500 yıllık süslü-püslü Pers tarihi yalanının, bundan gayrı ileriye götürülmesinin artık mümkün olmadığı anlaşılır anlaşılmaz, hemen bölgenin henüz netleÅŸmeyen, büyük olasılıkla eski Türk medeniyeti olduÄŸu fikri üzerinde durulduÄŸu yerel uygarlığın, benimsenmesine soyunulmuÅŸtur. Bu tür iddialar, bölgeye herhangi bir olumlu etki vaat etmez.

    Kaydedilen halk ve aÅŸiretlerin ileri gelen temsilcileri, bu tür iddialara yol vermeksizin bu tarihi konuların aydınlaÅŸmasını yerel tarihçilerin gerçek bilimsel çalışmalarının sonuçlarına bırakmalılar. Bir de unutulmamalıdır ki, “eski bir halkın, herhangi eski olmayan bir halk üzerinde daha fazla hakka sahip olmalıdır” diye bir ilke yoktur. Bölgedeki bütün halkların kardeÅŸçe barış içinde yaÅŸamayı baÅŸarmaları, ilerlemenin ve refahın en önemli ÅŸartıdır.

    Bizim burada deÄŸindiÄŸimiz konular, herhangi bir halka üstünlük kazandırmak için deÄŸil, tam tersine bölgemizi ve özellikle de ülkemizi uçuruma götüren Avrupa Tarih Tez’inin uydurma Hint-Avrupa halkları ve Aria gibi faÅŸistik düÅŸüncelerin hiç bir ilmi esasının olmadığını ve İran’daki yöresel ve bölgesel halk ve aÅŸiretler için herhangi bir hoÅŸ ve mutlu geleceÄŸi vaat etmediÄŸini belirtmek içindir. Tarih bütün gerçekleriyle ortaya konulmalıdır. Gerçek ne olursa olsun halkların birliÄŸine ve birlikteliÄŸine halel getirilmemelidir.

    Kaydedilen bu aÅŸiret ve halkların Kuzey Hint kökenli olduklarına ve çeÅŸitli zaman dilimlerinde oradan sevk edildiklerine dair ortaya koyduÄŸumuz fikir bilinen, ama belli nedenlerden dolayı söylenmemiÅŸ bir tarihi gerçektir. Bunun onlarca açık ispatlarından biri tipolojik veriler olabilir. DiÄŸer bir kanıt da 19. yüzyıl boyunca hatta 20. yüzyılın baÅŸlarında bile bu halk ve aÅŸiretlerin etnikçi fikri benimsemiÅŸ ileri gelenlerinin Hint yöresel giysileriyle poz vermeleri ve özlerine dönüÅŸ gibi karakterize ettikleri bu hareketlerine dair yüzlerce fotoÄŸrafların hâlâ arÅŸivlerde bulunmasıdır.

    Bizim burada İran’daki halk ve aÅŸiretlerin nerden ve ne zaman ülkemize sevk edildikleri gerçeÄŸini gündeme getirmemiz kimseyi rahatsız etmemelidir. Çünkü tarihi bir gerçektir. Nasıl ki Türklerin Eski Dünya’nın, Avrasya’nın, doÄŸusundan batısına, kuzeyinden güneyine ve tersine bin yıllarca gidiÅŸ geliÅŸte olan, yurtlar, ÅŸehirler kurup yerleÅŸik hayata geçen veya konar-göçer halinde yaÅŸadıkları bilinir bir gerçektir.

    Åžimdi burada İran’ı Fars-Pers olarak karakterize etmekte ısrar eden, sisteme ve bu mesnetsiz bilimsel verilere ters düÅŸen iddiaları eleÅŸtiren akademisyenlere yönelik en sert cezaların uygulanmasını talep eden Cevat Tabatabai gibi sözde teorisyenlere soruyorum:

    “Ülkemizin yöresel ve bölgesel unsurlarını oluÅŸturan Lor, Lar, Lek, Gilek, Kırmanci, kurani, Surani, Tat, Tacik (Tatcık), Talış, Beluç ve Arap halkları ile ülkenin büsbütün bölgelerinde varlığını hissettiren, ülkenin esas unsuru olan Türkleri göz önünde bulundurduÄŸumuzda, bu soyu sopu belli olmayan, 19. yüzyıl öncesi tarihimizde hiç bir inanılası, objektif ve yazılı izine rastlamadığımız Hint Avrupa menÅŸeli (!) Fars-Pers milleti veya baÅŸka bir ifadeyle Fars-Aria kimliÄŸi nerden çıkabiliyor?”

    “İran’ı asıl Türk-İslam kimliÄŸinden mahrum eden, halkı kimliksizleÅŸtiren, gerçek kimliÄŸinden yoksun bırakan, ülkeyi yüz yıldan sonra yıkıcı kimlik krizi ve ahlaki kriz ile yüz yüze bırakan Fars-Pers milliyetçiliÄŸi (milletten yoksun milliyetçilik) doÄŸu medeniyetlerine, İslamiyet’e, TürklüÄŸe en büyük darbe olmamış mıdır? Bu uyduruk Fars-Pers kimliÄŸi hangi kuvvetler için yararlı olmuÅŸtur?”

    İran, bir ülke ve devlet olarak, toplumu yokluÄŸa, hiçliÄŸe, kültürel yozlaÅŸmaya, maddî köleliÄŸe, ahlaksızlığın ahlak haline getirilmesine ve büsbütün kimliksizliÄŸe ve de geriliÄŸe götüren bu soyu sopu belli olmayan Aria-Fars-Pers gibi hiç bir tarihi ve ilmî esası olmayan iddialara dayanan yıkıcı kimliksizlikle yaÅŸayamaz ve var olamaz.

    İran, bir bütün olarak var olmak ve tarihi misyonunu (görevini) yerine getirmek istiyorsa, mutlaka oryantalistlerin ve yerli uÅŸaklarının uydurma kimliÄŸinden büsbütün kurtulmalı ve gerçek tarihî kimliÄŸini yani Türk-İslam kimliÄŸini benimsemesi gerekmektedir.

    İran’da Pehlevilerden itibaren bütün yöresel ve bölgesel halklar, özellikle de bölgenin ve devletin vazgeçilmez esas unsuru olan Türkler, kültürel soykırım siyasetine tabi tutulmuÅŸlar. Türklerin belirsiz Fars-Pers kimliÄŸini benimsemeleri için her türlü gayri insanî yollara baÅŸvurulmuÅŸtur.

    Türkler, Türkçe konuÅŸtukları için Kirman’da, Åžiraz’da, İsfahan’da, Güneybatı ve diÄŸer eyalet ve ilçelerinde ahıra baÄŸlanmış ve en ağır iÅŸkencelere maruz bırakılmıştır. Kısacası 1925 sonrası İran’ın merkezi, güney ve güneybatı bölgelerindeki Türklere yönelik uygulanan Türk karşıtı FarslaÅŸtırma siyaseti, kuzey bölgelere orantılı olarak daha ağır ve daha yok edici olmuÅŸtur. İran’ın iç ve güney bölgelerindeki Türklere, özellikle de yerleÅŸik Türklere karşı dönemin en vahim ve ağır cinayetleri devlet tarafından iÅŸlenmiÅŸtir. Türk, ya ölmeli ya da en ağır ÅŸartlarda taÅŸra bölgelerde etkisiz bir biçimde hayatını sona erdirmeli idi. Bu ağır ve soykırım denilebilecek cinayetlerden canını kurtarıp İran’ın kuzey bölgelerine O cümleden Azerbaycan’a göç eden Yezdli, Kirmanlı, Åžirazlı vb. Türkler az olmamıştır. Çünkü İran, 1907 ve 1921 yıllarındaki taksim antlaÅŸmalarıyla İngiltere ve Rusya arasında nüfuz bölgelerine bölünmüÅŸtür.          

    Rusya’nın özellikle Sovyet dönemi Rusya’sının İran’daki Türk karşıtı siyaseti, İngiltere’nin takip ettiÄŸi Türk karşıtı siyasetinden daha farklı metotlar kullandığını görüyoruz. Bu da yöresel arazi üzerine milliyetçiliÄŸi, toplumun kimliÄŸinden kaynaklanan milliyetçiliÄŸe tercih etmesi idi. İran’ın kuzeydoÄŸusunda Türklere, Türkmenlik, Türkmenistanlılık, Horasanlılık; kuzeybatısında ise Azerilik, Azerbaycanlılık kimliklerinin dayatılmasıydı. Bu iki arazi arasında ise “Gilek” sorununu doÄŸurarak sorunlu ortamda kendi nüfuz bölgelerinin korunmasına ve devlet çıkarlarının teminatçısı gibi onları kullanmasına imkân saÄŸlamıştır.     Ä°ngiltere’nin Rusya’dan farklı olarak İran’da, Türklere yönelik bu Hint-Avrupalılık, yani uyduruk Pers kimliÄŸine dayalı siyasetin uygulanmasında böyle bir metot seçmesi mümkün olmamıştır. Ancak İngiltere, nüfuz bölgesi olan güneydeki Türkler için ya İran-Pers kimliÄŸi kabullenmek ya da etkisiz hale getirilmek siyaseti uygulamıştır Ruslar, bütün bunlardan farklı olarak 1925’den itibaren kendi nüfuz bölgesindeki Türklere yönelik uyguladığı kültürel siyasete göre Türkler için “Horasan KimliÄŸi”, “Türkmenistan KimliÄŸi” veya “Azerilik-Azerbaycanlılık KimliÄŸi”tanımlamıştır. O dönem İran’ın kuzeyindeki Türkler için arazi üzerinden tanımlanmış olan Horasanlılık, Türkmenlilik, Türkmenistanlılık, AvÅŸarlık, Åžahsevenlik, Azerilik ve Azerbaycanlılık gibi kimlikler, vahim soykırım ve cinayetlerden yeni çıkmış ezilmiÅŸ Türk toplumu tarafından kabul etmek zorunluluÄŸu doÄŸmuÅŸtur. Türklerin en azından bir nefes almak, soluklanmak için bunu benimsediÄŸini söyleyebiliriz. Tabi bu da siyasi anlamda Azerilik, Azerbaycanlılık, Azerbaycancılık, Horasanlılık, Türkmenlilik, Türkmenistanlılık ve benzeri yapay kimliklerinin, zaman

    Åžimdi soruyorum; “Åžu an bizi Türk olduÄŸumuz için nefes almaktan, soluklanmaktan alıkoyan bir kuvve mi var ki biz hâlâ İran’da TürklüÄŸümüzü savunmaktan çekiniyoruz?”aÅŸamasında TürklüÄŸün yerine alternatif olarak doÄŸmasına sebep olmuÅŸtur.

YaÅŸamak için, diri kalıp bizim gibi yeni bir nesli doÄŸurmak için, yok olmamak için benimsenirmiÅŸ olan o yapay kimlik, tarihi görevini yapmıştır. Åžimdi biz varız ve ağır darbeler olmamıza raÄŸmen diriyiz! Yeni nesil olarak üzerimize düÅŸen TürklüÄŸü bütün İran’da savunmak ve yüceltmektir. Ve bu Kutsal davada kendi devletimiz olarak sevdiÄŸimiz Büyük Türk devleti baÅŸta olmakla Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve diÄŸer Türk Cumhuriyetlerini yanımızda ve arkamızda görmek istiyoruz. Çünkü bu strateji, İran Türkleri kadar bütün Türk devletlerini de yakından ilgilendirmelidir. İran TürklüÄŸü yalnız bırakılmamalıdır. İran TürklüÄŸü Avrupa Tarih tezinin kurbanı olmamalı ve buna izin verilmemelidir.

   Rahmetli Profesör Muhammed Taki KiriÅŸçi’nin söylediÄŸi gibi; “Yüz yıllık Türk karşıtı siyasetin ülkede doÄŸurmuÅŸ olduÄŸu facialı sonuçları derinden anlamak ve çözmek kısa zamanda mümkün deÄŸildir. Bu zaman aÅŸamasında anlaşılır, çözülür ve kabul edilir. Yeter ki biz TürklüÄŸümüzü tanıyalım ve TürklüÄŸümüze esaslanalım. İran’da Türk Milletini, Azeri-Azerbaycanlı ve gayri Azerbaycanlı diye bölmek, en azından tarihî hafızanın yokluÄŸu veya en azından siyasî tarih anlayışının geliÅŸmezliyidir.” İran’da Azerbaycan Türkleri, İran Türkleri deyimi bir sinonimdir (EÅŸanlamlı, anlamdaÅŸ). Bu deyimler bir bütündür, birbirine ters ve zıt deÄŸildir. Bunları antagonist olarak (rakip, düÅŸman, zıt anlayışlar) ele almak sonuç itibari ile GaÅŸgay boyu ile AvÅŸar’ın, Sungurlunun, Horasan Türkünün veya Azerbaycanlının karşı karşıya gelip savaÅŸmasına zemin hazırlamaktır. İran Türklerinin Pan Farsist karşısında bir bütün olması bizim için hayati önem arz etmekte ve bu asla unutulmamalıdır.

    İran’da bir deyim var: “Ya Türk’sün ya da Türk olduÄŸunu bilmiyorsun.” Bu ifade İran’ın kesin çoÄŸunluÄŸu için geçerli bir deyimdir. Bir söz var; “deÄŸiÅŸen deÄŸiÅŸir” veya bir baÅŸka ifadeyle “deÄŸiÅŸen deÄŸiÅŸmeye mahkûmdur.” Bu deÄŸiÅŸim son 80 yılda, özellikle de Pehlevi’lerin dönemindeki vahim cinayetler gibi deÄŸil, tam tersine adil, uzak gören, ülkenin bekasını, ilerlemesini, refahını düÅŸünen bir demokratik ve hukukî sistem tarafından uygulanacak olan Affirmative Action - olumlu icraat veya olumlu ayrıcalık siyasetiyle mümkündür. Bu siyaset ülkenin var olması ve ülkenin siyasî geleceÄŸi açısından önem taşımaktadır. Tahran baÅŸta olmakla Horasan, İsfahan, Åžiraz ve bütün eyalet ve ilçelerdeki Türklerin, Türklük ocağı Azerbaycan gibi kendi Türklüklerine sahip çıkmaları saÄŸlanmalıdır. Türklerin kimliksizlikten kurtulmaları gerekmektedir. İran’ın gerçekten var olması bütün azınlıkların milli kimliklerinin varoluÅŸuna ve yanı sıra Türk KimliÄŸinin ve Türklük ruhunun egemen olmasına baÄŸlıdır.

    İran’da Türklük, bir bütün olarak yerelciliÄŸe, bölgeciliÄŸe yol vermeksizin ele alınmalıdır. İran’da Türklük, Fars-Pers-Aria uydurmalarına karşı bir bütün olarak varlığını hissettirmelidir. İran’daki bölgesel ve yöresel halklar, azınlıklara kardeÅŸçe davranmayı esas strateji olarak benimsemelidir. Adil ve makul istekler üzerinde durmalıdır. İran’daki Türkleri Azerbaycanlı, AvÅŸar, Åžahseven, GaÅŸgay, Türkmen ve benzeri boy adlarıyla bölüp parçalamak, minimalize etmek, mücadelenin en kolayına yani yüz yıldan beri Vüsuk’ud-devlelerin, Muhammed Ali Fürugilerin, günümüzde HaÅŸimi Refsencani’lerin, Hatemi’lerin, Ruhani’lerin ve onların yurt dışı yandaÅŸlarının isteklerini yapmasına varmaktan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.

    I. Dünya Savaşından sonra iÅŸgalci kuvvelerin kurmuÅŸ olduÄŸu Yeni Dünya Düzeniyle İran’a dayatılmış olan uyduruk Pers kimliÄŸini kabul etmek TürklüÄŸe ve İslamiyet’e ihanettir.

    İran TürklüÄŸünü bir bütün olarak, yeniden siyasî alanda gündeme taşımak, ağır ve oldukça tehlikeli mücadele yoludur. Çünkü herhangi iç ve dış kuvvetten destek almak oldukça zor ve belki de imkânsızdır. “İran TürklüÄŸünü Savunmak Kefenle DolaÅŸmak Gibidir!”, Ama bu kutsal yolun yolcusu olmak, Büyük Gacar imparatorluÄŸunun Kurucusu Ulu AÄŸa Muhammed Han Ve Büyük Nadir Åžah gibi nacilerin ordularında yürüyen yiÄŸitler, serden geçen askerler, serbazlar kadar ÅŸereflidir. Ben mücadelemizde İran TürklüÄŸüne bu yolu vaat ediyorum. Çünkü tarihi anlayış itibarı ile günümüz ÅŸartlarınca en doÄŸru, en düzgün, en faydalı ve kurtarıcı tek yol budur.

    İran’a ve onun TürklüÄŸüne yönelik dayatılmış olan Fars kimliÄŸi tarihî hafızanın dirilmesiyle ortadan kalkmış olacaktır.

    İkinci MeÅŸrutiyetten (Åžehit Muhammet Ali Åžah’ın tahtan indirilmesinden (16 Temmuz 1909 – 25 Tir 1288) Rıza Åžah’ın geldiÄŸi döneme kadarki siyasî dönem kastedilir. Bu dönem İran Türk tarihi açısından büyük önem arz etmektedir. Yeniden ele alınması gerekmektedir.) baÅŸlayarak, 1360 (güneÅŸ takvimi) / 1980’lere (miladi takvim) kadarki zaman diliminde daha önce de deÄŸindiÄŸimiz gibi İran’ın TürklüÄŸüne ve Türklük bayraktarlığına ölümcül darbeler indirilmiÅŸ ve Türklük etkisiz hale getirilmiÅŸtir. TürklüÄŸün unutturulması ve dayatılmış PersliÄŸin kabul ettirilmesiyle Türkler için arazi anlayışına dayanarak üretilmiÅŸ olan yerel yapay milliyetçilik, bir taraftan ülkedeki Türklük ruhunu etkisizleÅŸtirmiÅŸ ise diÄŸer taraftan da Türkleri büsbütün yok olmaktan kurtarmıştır diye düÅŸünebiliriz. Gerçek yanılmaz ve yanıltmaz.

    1360./1980’lerden sonra bölgedeki ve ülkedeki siyasî ÅŸartların deÄŸiÅŸmesi ile İran’da Türk milletinin varlığını ibraz etmesi mümkün oldu. 1980’lere deÄŸin kan kaybetmekte olan ve bazı daireler tarafından bitmiÅŸ görülen Türklük yeniden canlanmaya baÅŸladı. Bu süreç Türkler için DİRİLİŞ ve OYANIÅž dönemi olarak karakterize edilebilir. BaÅŸka bir ifade ile 1980 öncesi siyasî süreç ile 1980 sonrası siyasî süreci kıyaslamak mümkün deÄŸil. 1980 öncesinde Türkler, Pers-Aria kimliÄŸinin alt kimliÄŸi olarak tanımlanan AzeriliÄŸi ve Azerbaycanlılığı, Horasanlılığı ve benzer yapay kimlikleri veya kabile-boy adları ile ön planda tutulan saÄŸ ve sol mücadelesinde birer kurban olarak görülüyorduysa, 1980 sonrası Türkler tam tersine Türklük için mücadele meydanlarında var olmaya baÅŸladılar. Bunun içindir ki ÅŸu an İran Türkleri, kan kaybettiÄŸi ve ölümcül yatakta yatan topluma özgü eski arazi milliyetçiliÄŸini deÄŸil, yeniden canlanan, DİRİLİŞ ve OYANIÅž sürecini yaÅŸayan canlı bir millete özgü gerçek kimliÄŸini, yani İran’daki TürklüÄŸünün bütünlüÄŸünü savunmaya ve eski azametine yeniden kavuÅŸmaya yönelmelidir. İran’daki Türkler bir daha 1980 öncesi haline dönmeyecektir. Dönecek olursa da 19. yüzyıl öncesi gücünü ve azametini yeniden elde etmek için dönecektir.

    Bu sürecin bilimsel teorik tarafları daha geniÅŸ bir biçimde ayrıca ele alınması gerekmektedir. Fakat ÅŸu an bu konuyla ilgili ÅŸunu söyleyebilirim ki her bir ÅŸuurlu ve liyakat sahibi Türk, tarihî hafızasını diriltmiÅŸ ve berpa etmiÅŸ ise mutlaka Türk olarak İran’daki eski konumunu yeniden elde etmek ister.

    İran’da Türk milliyetçileri ayağını yere basmalı, boÅŸ ve zararlı hayallere kapılmamalı, makul ve olurlu stratejik istekler üzerinde durmalıdır. Çünkü İran’daki Türklük harekâtı, yalnız İran’da deÄŸil kardeÅŸ ve büyük Türkiye ve Kafkasya’yı temsilen büyük Azerbaycan, Kazakistan ve diÄŸer Türk devletleri ile beraber bölgemizde ve hatta Türk-İslam dünyasında önümüzdeki yüzyılda oldukça önemli rol oynamaları olaÄŸan süreç sonucu olabilir.

    Bugün Güney Azerbaycan - İran Türk milliyetçiliÄŸi için en esas stratejik hedef Türk dilinin resmî, hukukî ve zorunlu devlet dili olmasıdır. İran’daki Türk milliyetçileri, insani deÄŸerleri her ÅŸeyin üstünde tutmalı ve kardeÅŸ halklar olan Kürt olarak tanımlanan Kırmanci, Surani, Gurani ve Lor, Lar, Lek, Gilek ve Tat, Tacik (Tatcık), Talış ve Arap ve Beluç gibi halkların dil ve kültürlerinin yöresel ve bölgesel bir ÅŸekilde resmî statü kazanmasını ve ortak dil olarak Türkçenin zorunlu devlet dili olmasını esas strateji olarak benimsemelidir.

    “Türk dilinde medrese (okul) olmalıdır herkese” sloganı, İran’ın tarihî hafızasının DİRİLMİŞ ve OYANMIÅž ÅŸuurunun tezahür biçimidir. Bu sloganın uygulanmasını, tarihî hafızasını berpa etmiÅŸ, vatan ve millet anlayışını reddetmeyen ve insanî deÄŸerleri her ÅŸeyin üstünde tutan her bir İranlı demokrat ve insan sever ÅŸahsın kabul etmesi ülkenin bütünlüÄŸü, refahı ve ilerlemesi için elzemdir.

                                                                                         Rahim CAVADBEYLİ

                                                                         VAN, KurubaÅŸ Geri Gönderme Merkezi

                                                                                   16.11.2018 – 25.08.1397

 

 

 

 

 

 

Rahim Cavadbeyli,

     1976 yılında Tebriz’de doÄŸmuÅŸ aydın bir mücadele adamı olan Rahim Cavadbeyli, Türklük hamuru ile yoÄŸrulmuÅŸ, hayatını TürklüÄŸe adamış bir Türk evladıdır..

     Tebriz’de TürklüÄŸünü unutturmak isteyen Panfarsist sisteme karşı çıkarak 45 milyonluk İran TürklüÄŸünün kimlik mücadelesini veren ve bu yüzden İran rejimi tarafından idam kararı verilen bir Türk aydınıdır.

    İdam kararı üzerine Azerbaycan’a kaçırılmış, sekiz yıl Azerbaycan’da Türklük konusunda çalışmalarına devam etmiÅŸ, evi kundaklanıp yakılınca Gürcistan’a sığınmak zorunda kalmıştır. Gürcistan’da kaldığı iki yıl boyunca Kafkasya ve İran TürklüÄŸü konusundaki çalışmalarına hiç ara vermemiÅŸtir. Türklük düÅŸmanları orada da Cavadbeyli’yi rahat bırakmayınca Türkiye’ye kaçmak zorunda kalmıştır.

    BeÅŸ yıldır Türkiye’de BirleÅŸmiÅŸ Milletlerin koruması altında siyasi mülteci olarak yaÅŸamaktadır. İki defa ABD istemiÅŸ, ama o Türkiye’de kalarak İran TürklüÄŸüne daha iyi hizmet edeceÄŸine inandığı için ABD’ye gitmemiÅŸtir.

    15 yıldır sürgün hayatı yaÅŸamasına raÄŸmen, hayatı zor ÅŸartlarda geçse de mücadeleden asla vazgeçmemiÅŸtir.

    Cavadbeyli, uluslararası hukuk okumuÅŸ, İran, Güney Kafkasya ve OrtadoÄŸu siyasi uzmanıdır. İran TürklüÄŸü ve tarihi konusunda geniÅŸ bir akademik kültüre sahiptir.

    1996 yılında, mücadeleci kiÅŸiliÄŸi ile İran TürklüÄŸü Millî Hareketi’nin öncülüÄŸünü yaparak dikkatleri üzerine toplayan Cavadbeyli, 1998-1999 yılları arasında Tebriz’de “Azadlık UÄŸruna Mücadele” dergisinin kuruculuÄŸunu yapmış ve baÅŸyazarlığını

 

yürütmüÅŸtür.

    1997 yılında Tebriz’de,  bir grup arkadaşı ile birlikte “Millî Hareket KuruluÅŸu ”nu kurmuÅŸ, 1998 yılında da, aynı arkadaÅŸları ile birlikte “Millî İslami Hareket’i kurarak millî uyanışın dinî boyutlarını ihmal etmemiÅŸtir.

    1999 yılında Tebriz’de “Azerbaycan Millî Azatlık Hareketi’ni (AMAC) kurarak İran TürklüÄŸünün bağımsızlığı için mücadelelerde bulunmuÅŸtur.

    2003 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti’ne iltica ettikten sonra Azerbaycan ve İran TürklüÄŸü konularındaki faaliyetlerine Azerbaycan’da da hukukçu, yazar ve araÅŸtırmacı kimliÄŸi ile stratejik analist gibi devam etmiÅŸ. 2009 ile 2011 yılları arasında Azerbaycan’da “İranlı Mülteciler DerneÄŸi’ni kurarak, 16 ay BMMYK Bakü TemsilciliÄŸinde bulunmuÅŸtur.

    Türkiye’ye geldikten sonra araÅŸtırma ve düÅŸünce merkezlerinde Kafkaslar ve OrtadoÄŸu uzmanı olarak çalışmaktadır.

    T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Türk Edebiyatının Dışa Açılımı Projesi” dâhilinde Türk edebiyatının ve eserlerin yurtdışında tanıtılması kapsamında yüzü aÅŸkın kitabın Azerbaycan, Gürcistan, İran ve Irak’ta yayın koordinatörü ve baÅŸyazarı olmuÅŸ ve eserlerin basımını saÄŸlamıştır. Hâlâ bu faaliyetlerine geniÅŸletilmiÅŸ biçimde devam ettirmektedir.

    Rahim Cavadbeyli, Türk tarihi ile Kafkaslar, İran ve OrtadoÄŸu konusunda yüzlerce akademik çalışmalar hazırlamış, bunların çoÄŸu dergilerde ve kitap olarak yayınlanmıştır. 

    Bu çalışmalarından bazıları aÅŸağıdadır;

    * “İran’da Türk EgemenliÄŸinin Yitirilmesinde Hıristiyan Dünyasının Rolü” adlı kitabı İran ve Azerbaycan’da   (Azerbaycan Türkçesi ve Farsça) yayınlanmıştır.

    * “Tebriz Merkezli Türk DüÅŸünce Sistemi” adlı eserinin bir kısmı İran ve Azerbaycan’da yayınlanmıştır.

    * “Azerbaycan TürklüÄŸünün MaÄŸlubiyet Sebepleri” adlı kitabı İran ve Azerbaycan’da (Azerbaycan Türkçesi ve Farsça) yayınlanmıştır.

    * “ÇaÄŸdaÅŸ Tarihimiz, Millî Hareketimizin Maksat ve Stratejisi” adlı kitabı İnternet Kitap olarak yayımlanmıştır.

    * “Gürcistan Türklerine Yönelik Türk-İslam Konsepti” adlı eseri Gürcistan’da yayınlanmıştır.

    * “Dünden Bugüne Gerçek İran” çalışması Azerbaycan, Türkiye ve İran’da yayınlanmıştır.

    * “İran’da Siyasî TürklüÄŸün DoÄŸuÅŸu ve Her Yönüyle Millî Hareket” baÅŸlıklı çalışması, Azerbaycan, İran ve Türkiye’de yayınlanmıştır.

   *  “Göç ve Açlık Etmenlerinin İran’da Türk EgemenliÄŸinin Kaybedilmesindeki Rolü” adlı eseri İran, Azerbaycan ve Türkiye’de yayınlanmıştır.

    * “Orta DoÄŸu’ya Dayatılan Kürt Ayrılıkçılığı Nasıl Ortadan Kaldırılabilir?” adlı çalışması Azerbaycan, İran ve Türkiye’de yayınlanmıştır.

    * “Kürtlerin Kökeni” adlı eseri Türkiye’de yayınlanmış. İran, Azerbaycan ve Irak’ta yayın aÅŸamasındadır.

   *  “Türk Dünyasında Soykırım ve Etno-Jeopolitik İnhilal” adlı akademik çalışması Türkiye’de yayınlanmıştır.

    * “İran’da TürklüÄŸün İnhilal Sebepleri”, “Türk Dünyasında Soykırım ve Etno-Jeopolitik İnhilal”, “İran’da Soykırım ve Etno-Jeopolitik İnhilal” ve “Hazarlar, Gazneli-Selçuk- HarezmÅŸah Devletlerinin Selefi” kitapları baskı aÅŸamasındadır.

İran’a verilmeyen ve Türkiye’de yaÅŸamına devam eden Türk dünyası için özellikle İran TürklüÄŸü için önemli bir akademisyen olan Rahim Cavadbeyli, “İlla ki asılmam gerekiyorsa öz gardaÅŸlarım ipi boynuma dolaÅŸsın beni Farise teslim etmesin” demektedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Bu haber 3037 kez okundu.
  • Ziyaretler
    08 Haziran 2025 günü üyelerimizden Feriha Çelik Genel Me...

  • BayramlaÅŸma
    KurbaBayramlar Milli duygu ve inançların örf ve adetlerle...

  • Ziyaret
    Derneğimizin üyelerinden Abdullah Akgüneş ve arkadaşı ...

  • Manisa İl TemsilciliÄŸi
    10 Mayıs 2025 günü Manisa İl Temsilcimiz Necati Zengi ve...

  • 3 Mayıs
    3 Mart 1947 tarihinde 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi &...

  • EL-UCUN TV
    28 Eylül 2020 günü saat 19.00 da Türk Hareketi Genel BaÅ...

HAVA DURUMU

ANKARA

SON YORUMLAR

  • EL-UCUN TV

    Sizinle gurur duyuyorum değerli büyüğüm komutanım , her zaman sizinle

ANKETLER

Terörsüz Türkiye Çalışmalarını Doğru Buluyormusunuz

Türk Hareketi Derneği-THD © 2016 |Web Sitemiz Türk Hareketine Aittir İzinsiz ve Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

Espower Bilisim